TARİHÇE
20. Yüzyılın en önemli buluşlarından biri
olarak kabul edilen ve elektronik devrelerin can damarı olan transistörler,
1947 yılında yapıldı. Dünyanın en büyük telefon şirketi olan Bell
kuruluşlarının araştırma laboratuvarlarında, William Shockley başkanlığında
John Bardeen ve Walter Brattain´den oluşan ekip, teknolojide yepyeni bir çığır
açan bu buluşlarından dolayı, 1956 yılında Nobel Ödülü´nü paylaştı. Bardeen ve
Brattain, radyo ve telefon sinyallerinin alınmasında, güçlendirilmesinde ve
yansıtılmasında kullanılan termiyonik kapaklara karşı bir seçenek bulmak için
uğraşıyorlardı. Çabuk kırılabilen ve pahalıya mal olan bu lambaların ısınması
için belirli bir sürenin geçmesi gerekiyordu. Ayrıca bir hayli de elektrik
tüketiyordu. Ekip ilk transistörü, ince bir germanyum tabakasından yaptı. 1947
Noel´inden iki gün önce, bu transistör bir radyo devresine takıldı ve Brattain,
defterine şu satırları yazdı: "Bu devre gerçekten işe yarıyor. Çünkü ses
düzeyinde hissedilir bir yükselme sağlandı." Transistör, tıpkı lamba gibi,
ses sinyalini güçlendiriyordu. Ama hem boyut olarak çok daha küçüktü hem de
daha az enerjiye ihtiyaç duyuyordu. Önceleri küçücük bir aygıtın o koca
lambaların yerini alabileceğine pek az kimse inandı. Ama Shockley ve ekibi,
dört yıl içinde büyük gelişmeler sağladılar. 1952 yılında transistör orijinal
boyutunun onda birine indirildi ve çok daha güçlendi. 1957´de yılda 30 milyon
transistör üretilebilecek aşamaya gelindi. Bu alanda gelişmeler yine de
sürdürüldü. Bilim adamları, germanyum tabakası yerine, çok daha büyük
sıcaklıklara dayanabilen silisyum kullanmaya başladılar. Akımı saniyenin 100
milyonda biri kadar kısa bir zamanda iletebilen transistörler imal edildi.
Bunların sayesinde cep tipi hesap makineleri, dijital saatler yapıldı. Radyo ve
TV alıcılarındaki lambaların yerini de transistörler aldı. Eğer bu küçük harika
aygıtlar olmasaydı, uydu haberleşmeleri, uzay araçları ve aya insan göndermek
de mümkün olmayacaktı. Elektron lambaları ilk defa 1906'da Londra Üniversite
Kolejinde uygulama sahasına konulmuştur. 1925'te Lilien Field ve 1938'de Hilsch
ve Pohl tarafından, lambaların yerine geçecek bir katı amplifikatör elemanı
bulma konusunda başarısızlıkla sonuçlanan bazı denemeler yapılmıştır.
Çalışmaların amacı, lambalarda olduğu gibi katılarda da elektrostatik alan
etkisi ile elektron akışını sağlamaktı. Daha sonraları bu çalışmalar bugünkü
transistörlerin temelini teşkil etmiştir. 1931-1940 yılları katı maddeler
elektroniği hakkında daha ziyade teorik çalışmalar devri olmuştur. Bu sahada
isimleri en çok duyulanlar; B.Kayaaltı L. Brillouin, A. H. Wilson, J. C.
Slater, F. Seitz ve W. Schottky'dir. 1948 yılında, Walter H. Brattain ve John
Bardeen kristal redresör yapmak için Bell laboratuarlarında çalışıyorlar. Esas
olarak yapılan; çeşitli kristallere temas eden bir ‘catwhisker’ in tek yönde
iletken, diğer yönde büyük bir direnç göstermesi ile ilgili bir çalışmadır.
Deneyler sırasında Germanyum kristalinin ters akıma daha çok direnç gösterdiği
ve daha iyi bir doğrultma işlemi yaptığı gözlemlendi ve böylece germanyum
redresörler ortaya çıktı. Brattain ve Bardeen germanyum redresör ile yaptıkları
deneylerde, germanyum kristali üzerindeki serbest elektron yoğunluğunun,
redresörün her iki yöndeki karakteristiğine olan tesirini incelediler ve bu
sırada, catwhisker'e yakın bir başka kontak daha yaparak deneylerini
sürdürdüler. Bu sırada ikinci whisker de akım şiddetlenmesinin farkına vardılar
ve elektronik tarihinin bir dönüm noktasına tekabül eden transistör böylece
keşfedilmiş oldu. Adını 'Transfer – Resistor' yani taşıyıcı direnç kelimesinden
alan transistör'ün geliştirilmesine daha sonra William Shockley de katıldı ve
bu üçlü 1956 yılı nobel fizik ödülüne layık görüldüler. İlk yapılan
transistörler 'Nokta Kontaklı' transistörlerdi. Nokta kontaklı transistörler,
iki whisker'li bir kristal diyottan ibarettir. Kristale 'Base', whiskerlerden
birine 'Emitter' diğerine de 'Collector' adı verilir. Bu transistörlerde N tipi
Germanyum kristali base olarak kullanılmıştır. Whiskerler fosforlu bronzdan
yapılır, daha doğrusu yapılırdı, bu transistörler artık müzelerde veya eski
amatörlerin nostaljik malzeme kutularında bulunurlar. Her iki whisker birbirine
çok yakındır ve uçları kıvrık bir yay gibidir, bu kıvrık yay gibi olması nedeni
ile kristale birkaç gramlık bir basınç uygular ve bu sayede sabit dururlar.
Yani, yalnız temas vardır. Bu transistörlerin Ge kristalleri 0.5 mm
kalınlığında ve 1 - 1.5 mm eninde parçalardır. Whisker arası mesafe ise
milimetrenin yüzde 3'ü yüzde 5'i kadardır. Bu ilk transistörler PNP tipinde
idi, yani kristal N tipi Whiskerler P tipi idi. Daha sonraları 'Yüzey Temaslı'
transistörler yapıldı. Bu transistörler PNP veya NPN olacak şekilde üç kristal
parçası birbirine yapıştırılarak imal edildiler. Yüzey temaslı transistörlerin
yapılması ile silisyum transistörler piyasaya çıktı, daha sonraları
transistörler kocaman bir aile oluşturdular ve sayıları oldukça arttı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder